Necmettin Hacıeminoğlu hocanın Doçent iken 1972 yılında yazdığı "Milliyetçi Eğitim Sistemi" isimli kitabını daha önce okumama rağmen öğretmenler günü vesilesiyle yeniden okumak ihtiyacı duydum. Aslında o kitabı bütün öğretmenlerimizin "küreselci-ılımlı(!)cı" zihniyetin yaptığı ve yapacağı tahribatı hafifletmek ve önlemek için okuması gerekir diye düşünüyorum. Mevcut Millî Eğitim Bakanının göreve gelmesinden çok önceleri milli eğitimimizdeki aksaklıkları, özellikle de "millîlik" konusunda, sırf AB`ye girme hayaliyle, taviz verme eğiliminden dolayı SÜ Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi merhum Yard. Doç. Dr. Bekir Öztürk hocaya yukarda bahsedilen "Milliyetçi Eğitim Sistemi" kitabını güncelleyerek yeniden yazmasını önermiştim. Kısmet olup önerimi gerçekleştirme fırsatı olmadı. Bazı tereddütleri vardı.Gerçi 2002 den bu yana millî eğitimde yapılan uygulamaları görmüş olsaydı herhalde hiç tereddüt etmeden milliyetçi eğitim sistemini yeniden yazardı. idareciliklerde sanki "Din Bilgisi Dersi" öğretmeni olmak tercih sebebi. Hele şu son terörü kınama gösterilerine öğretmenlerin ve öğrencilerin katılmasını yasaklayan genelgeye ne demeli? Hâlbuki o kış kıyametlerde bile öğretmen ve öğrencilerin devlet adamlarının bir şehri ziyaret ettiklerinde figüranlar gibi yollara dizildiklerini bilmeyen var mı? Eğitim ordusu mensubu olarak, yani en büyük sivil silahsız kuvvetler gücü diye tanımlanmasına karşın, aslında en önemli silah olan "insanı" elinde bulunduran biz öğretmenler uzun vadede ülkemizin kaderini değiştirebiliriz. Yeter ki sahip olduğumuz silahı, yani "insanımızı" en iyi şekilde yetiştirelim, geliştirelim, ve gücümüzün farkında olalım.Hani "eğer fil gücünün farkında olsaydı,cılız,çelimsiz bir Hint fakirinin peşinden hiç gider miydi?" diye bir söz vardır ya, onun gibi acaba biz öğretmenler gücümüzün farkında mıyız? Elbette biz öğretmenler gücümüzün farkındayız ama bu gücü harekete geçirmek siyasi iradenin işidir. Tıpkı terör konusunda olduğu gibi, biliyorsunuz terör konusunda her zaman askeri irade olmuştur, ancak siyasi iradenin kararı beklenmiştir. Halen olduğu gibi. Eğer ülkemizde halâ dil birliği konusunda problem varsa, ve halâ bin yıldır bu vatanda yaşayan insanlarımız arasında Türkçe bilmeyen varsa sorumlusu mevcut dâhil, gelmiş, geçmiş siyasi iradeyi elinde bulunduranlarındır. Bırakın bin yılı İngiltere, Fransa gibi bazı ülkeler yüz yıl kalmadıkları ülkelerde bile kendi dillerini hakim dil yapmışlardır.Hindistan, Pakistan, Kuzey Afrika ülkelerinde öyle değil mi? Eğer elli sene, yüz sene sonra da torunlarımızın, yani milletimizin aynı sorunlarla uğraşmasını istemiyorsak, kalkınmış büyük ve müreffeh Türkiye`yi hayal ediyorsak eğitim sistemimizi daha fazla zaman kaybetmeden "Milliyetçi Eğitim Sistemi" anlayışıyla yeniden gözden geçirmeliyiz kanaatindeyim. Eğitim amaçlı sivil kuruluşlar, sendikalar, öğretmenler, üniversite hocaları bu konuda sizler ne dersiniz ve nerdesiniz? "Dokunulmazlıkları kaldırmayan meclis istemiyoruz."