Birkaç haftadır hafta sonlarını değerlendirmeye çalışıyorum. Yazıya yanlış giriş yaptım. Hafta sonlarım zaten dolu. Onun için de kendimi yorgun hissediyorum. Böyle durumlarda ne yapılabilir ki? Tebdili mekân! Hani bir sözümüz var ya! Tebdili mekânda ferahlık vardır! Bu ferahlığı sizce bu sefer nerede bulabilirim?Tabii ki Osmaniye?de! Üç kişilik küçücük bir aile olduğumuz için hareket kabiliyetimiz oldukça yüksek sayılır. Önceki yazılarımdan bizlerin, Ankara ve Beyşehir, Seydişehir gezilerimizi okumuşsunuzdur. O gezilerimizde de aslında ferahlığı bulmuştuk. Ama yinede bir Osmaniye gezisi bizlere iyi gelirdi diye düşündük. Yola koyulduk.Bizim büyük oğlumuzun ilginç huyları var. Mesela bir tarafa gideceğimizi söylesek heyecandan sabaha kadar doğru düzgün uyumaz. Onun için yola çıkacağımız gün nereye gideceğimizi söyleriz. Sabah Osmaniye?ye gideceğimizi söyleyince bir sevindi ki! Göreceksiniz heyecandan havalara uçuyordu.Hemen babaannesini, büyükbabasını, anneannesini, teyzesini sayıklamaya başladı. Arkasından ?Konya da ne işin var? Konya soğuk! Teyze Osmaniye?ye gelsin diyor. Bir daha Konya?ya gelme! ?? gibi cümleleri sıralıyor.Mutlaka Mevlana Müzesi civarından geçerken, Üçler mezarlığı duvarı boyunca arabanın radyosunu biz demeden kapatır. Hemen duasını okur. Ellerini yüzüne sürer. ?Allah Rahmet eylesin? der ve radyoyu yeniden açar.Artık Karapınar yolunda ilerliyoruz. Son Otuz iki yıldır kim bilir kaç kere bu yoldan Osmaniye?ye gelip gitmişimdir. Hele çocuklar küçük ve arabamız yok iken sıkıntılı yolculuklar yapardık. Ne günlerdi be?Şimdi ne var? Konya?da da olsa kızımız evlendi gitti. Küçük oğlumuz Konya dışında okuyor. Kaldık Mesut?umuzla. O zaten her zaman şoför mahallinde oturur. Yağmur yağarsa silecekleri çalıştırır. Durursak dörtlü flâşörleri yakar. Özellikle de bizleri müziksiz bırakmaz.Yol boyunca da konuşmaya devam ederiz. Öyle olmasa yolculuk nasıl geçecek, değil mi? Karapınar, Ereğli yolları maalesef ağaçlandırma açısından fakir yerler. Ereğli de sanki toprak birden canlanır. Gözünüz yeşile doyar. Ereğli?den sonra zaten otoyol başlıyor. İlginçtir otoyolun sağı solu da ağaçsız. Acaba ?ağaç mı yetişmiyor? diye insan kendi kendine soruyor! Dikkatimizi çeken ilginç bir diğer konu ise yolların sakinliğiydi. Akan trafikten dolayı mı, yoksa biz ölü saatte mi yola çıktık, ondan mıdır bilmem yollar bomboştu. Yollar boş da olsa ben hızlı araba kullanmam ki. Onun için ağır ağır yola devam ettik. Tüneller, tüneller, viyadükler, viyadükler, Pozantı?nın dağları vadileri, coşkun akan Pozantı çayı nasıl tasvir edilebilinir ki? En iyisi Tekir yaylasına ulaştığımızı söyleyeyim.Tekir yaylasından sonra artık Adana?ya doğru inişe geçiyorsunuz. Hemen de sıcak ve rutubetli havayı hissetmeye başlıyorsunuz. Unutmadan Tekir yaylası civarındayken, her zaman olduğu gibi Osmaniye?yi arayıp Selçuk kardeşime çayı hazırlamaya başlamasını isterim. Selçuk mu? Selçuk altı kardeşin en özeli!Adana?ya bahar gelmeden yaz, Konya?ya ise baharı görmeden yaz geliyor desem yeridir. Ne zaman Konya?dan Adana?ya gelsem kendimi Zorkun yaylasından Osmaniye?ye inmiş gibi görürüm. Malum Konya?nın rakımı 1040 metre civarında, hemen hemen Gülek Boğazıyla aynı seviyede!Bu yazı geçmişte babalarımızın, dedelerimizin anlattığı askerlik anılarına benzedi. Onlar Köylerinden çıkıp askeri birliklerinin nizamiyelerinden girinceye kadar yaptıkları yolculukları yıllarca anlatırlardı. Bir türlü nizamiyeden içeri giremezlerdi. Nizamiyeden sonraki askerliklerini ise ömür boyu anlatırlardı. Bende en iyisi Osmaniye il sınırlarına varıp orada durayım. Osmaniye izlenimlerini başka bir yazıya bırakayım.