Türkiye gün geçtikçe yaşanamaz bir ülke mi oluyor? Soruya bakın hizaya gelin! Böyle de yazıya başlanmaz ki! Birilerinin güllük gülistanlıkmış gibi göstermeye çalıştığı ülkemizle ilgili pattadak bir endişe dile getiriyoruz.
Aslında şöyle yapabilirdik. Önce ülkenin gidişatı hakkında?resmi görüşümüzü? sonra da ?hususi (kişisel) görüşümüzü? anlatabilirdik.
İyi de yukarıda tırnak içerisinde bahsedilen görüşler ne ola ki? Yani resmi ve özel görüş! Bu
Hikâyeyi yıllarca önce bir gazetede okumuştum. Hatırladığımız kadarıyla hikâyeyi aktarmaya çalışalım.
12 Eylül Askeri Darbesinden sonra şehrin birinde takım elbiseli, kravatlı bir kişi taksiye biner. Taksiciyle konuşmak ister. İşte havadan sudan konuşurken şehirdeki halkın geçim durumunu sorar. Hapishaneleri sorar. Şehrin sorunlarını da öğrenmek ister.
Taksi şoförü o kişinin devlet görevlisi olduğunu düşünerek her şeyi güllük gülistanlık gösterir. Mesela şehirde hiç işsizlik yok, millet halinden memnun, suç işleme oranı çok düşük gibi laflar eder. Hatta Hapishaneleri bile nerdeyse otel konforunda diye tarif eder.
Sohbet uzadıkça şoförün konuşmaları müşteriyi şaşırtır. Hâlbuki o bir avukattır. Dava takibi için o şehre gelmiştir. Müvekkillerini mahkemede savunacaktır. Hayretini gizleyemez. Laf arasında kendisinin mesleğini ve geliş amacını şoföre söyler.
Bu sefer şoför başlar şehirde hayat çok berbat, fakirlik, işsizlik diz boyu der. Hapishaneler işkence merkezi gibi vesaire diyerek önceki söylediklerinin tamamen tersini söyler. Bu sefer
Avukat, biraz önce hani her şey güllük gülistanlıktı, şimdi neden tam tersi şeyler söylüyorsun, diye sorar.
Şoförün cevabı artık malumunuzdur. Şoför ?Önceki söylediklerim resmi görüşümdü. Sizin kimliğinizi öğrendikten sonra söylediklerim ise kişisel görüşümdür.? der.
Biz de bu yazımıza doğrudan soru sormak yerine Resmi Görüşümüzü söyleyebilirdik. Hususi görüşümüzü söylemezdik. Şimdi sorabilirsiniz neden ?kişisel görüşümüzü söylemezdik? diyoruz! Aklınıza şöyle gelebilir. Şimdi askeri bir yönetim yok. Örfi İdare (Sıkı Yönetim) deseniz zaten olmaz. Yani öyle çekinecek bir durum da söz konusu değil.
Öyleyse neden özel görüşlerimizi yazmayacağız? Neden yazalım ki? Bu geminin içinde hep beraber yaşamıyor muyuz? Yaşıyoruz. Sizlerin şahit olduğu gelişmelere bizler de şahit oluyoruz. O zaman değerlendirmeyi birlikte yapalım. Anektotda bahsedilen Şoför gibi Resmi görüş söyleme mecburiyeti duymadan herkese anlatalım.
Hem Resmi Görüş olarak söylesek bile kaç kişi inanır? Mesela o şoför gibi yapalım. Bakalım kimler inanacak? Ülkemiz komşu ülkelerle sıfır sorun yaşamaktadır! Hatta sorunsuzluk sorun olmaya başladı! Ülkemizde yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar ortadan kalkmıştır! Bunun üzerine bir daha bu kavramlara Türkçede ihtiyaç olmayacağı için Türk Dil Kurumu bu kelimeleri Türkçe sözlüklerden de çıkarabilir!
Toplumda sevgi yumağı gittikçe büyümektedir. Kadınlara şiddet uygulandığına dair nadiren haberler çıkmaktadır. Cinayet ise yok denecek kadar azdır! Hatta hunharca işlenmiş hiçbir cinayete rastlayamazsınız! Bu tür haberleri basın abartarak vermektedir! Aslında basının bir kısmı değil de tamamı biraz duyarlı davransa da huzur bozan haberleri vermese ülke güllük gülistanlık görünür.
Mizahı, kendimizi kandırmayı aslında kafamızı kuma gömmeyi bir tarafa bırakalım. Hikâyeyi de unutalım. Sorgulayalım. Neler oluyor hayatta? Bu söz şarkı sözüydü değil mi? Onun yerine soralım Türkiye?de neler oluyor?
Vahşice işlenmiş cinayet haberleri, tacizler, hırsızlıklar, gasplar, soygunlar vesaire geleceğimize güveni sarsmaktadır. Ülkede huzur ve güveni sağlamak kimin görevidir? Elbette Siyasi İradenindir. Öncelikle Siyasi İrade ama sonrasında da onu denetleyen bütün Siyasi Partilerimiz ülkenin gidişatında sorumluluk sahibidirler. Onlara sorumluluklarını ilk yapılacak Genel Seçimlerde hatırlatmaya ne dersiniz?