"Süs Biberi" ve Öğretmenler

Herkesin hemfikir olduğu konularda yazı yazmak, yorumda bulunmak belki de bilineni tekrar etmekten başka bir şey değildir. Meselâ, eğitimin önemi konusunda bir şeyler yazmaya çalışmak okuyuculara katkıda bulunacak bir çaba olmayacaktır. Eğitimin önemi konusunda aykırı düşünceye sahip kimse olamaz herhalde, olabilir mi? Devlet adamlarımızdan bilim adamlarına, din adamlarımızdan vasat insanlarımıza kadar her kes bir reklâm da sloganlaşan şekliyle "eğitim şart" düşüncesinde birleşiyorlar. Osmanlının son dönemlerinde, Japonya ile aşağı yukarı aynı yıllarda eğitim reformları yapıyoruz, ve maalesef Japonya`nın sağladığı başarıyı gösteremiyoruz. Avrupa`daki Sanayi Devrimi ve Bilimsel İlerlemeyi öğrenmeleri için Avrupa Ülkelerindeki Üniversitelere Osmanlı da tıpkı Japonya gibi gençler gönderiyor. Japon gençler kendi millî kültürlerini muhafaza ederek Avrupa`nın ilim ve teknolojisini memleketlerine götürürken, bizim ülkemizden giden gençler ise siyasetle meşgul olmuşlar, bazıları ise tamamen kültür emperyalizminin etkisinde kalarak kendi toplumlarına yabancılaşmışlardır. Gerekli bilgi birikimi ve donanımını sağlayamayan Japon genci ülkesine dönmek yerine "harakiri" yapmayı tercih ederken, bizimkiler büyük bir pişkinlikle ülkelerine dönmüşler ve değişik alanlarda faaliyet göstermişlerdir.Benzeri şeyleri Cumhuriyetin ilk yıllarında da görüyoruz.Örneğin, daha sonra büyük bir şair olan "üstat" aslında Atatürk döneminde fen tahsili için Avrupa`ya gönderilen öğrencilerdendir. Ancak Avrupa`da ilimden çok hayat tarzından etkilenmiş, gerekli bilgi donanımını edinmeden Türkiye`ye dönmüş, gazetecilik, dergicilik yaparak hayatını sürdürmüştür. Bir örnekten genelleme yapmak yanlış olabilir ama ben de benzeri bir olaya şahit olmuştum. İngiltere`de bulunduğumuz Üniversiteye Dil Öğretimi Konusunda Uzman, Kitapları olan ünlü bir Hoca gelecek ve doktora öğrencileriyle seminer yapacak dediler, diploma programında olan bizleri de dinleyici olarak davet ettiler. Seminere katılan doktora öğrencileri çok uluslu bir görünüm sergiliyorlardı. Yani içlerinde Yunanlı, Alman, Afrikalı, sanki her milletten öğrenci vardı. Doktora öğrencileri sorular soruyor, notlar alıyor, tam bilimsel bir atmosfer var, sanki ellerine geçmiş bir fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyorlar. Fakat orda bir bayan öğrenci vardı ki çok dikkatimi çekmişti, bayan öğrenci sanki o fırsatın farkında değil, önünde not alabileceği defter,bakacağı kitap vesaire bir şey yok,sadece "biblo" gibi oturuyor. Seminer bitip dağılırken, o bayana yaklaştım, "Türk müsü-nüz?" diye doğrudan sordum. Çok şaşırarak "Evet. Nasıl anladınız?" dedi. Ben de "böyle bir bilimsel toplantıda, not almadan, soru sormadan, sadece oturan siz vardınız, olsa olsa bu Türk öğrencidir diye düşündüm." dedim. Çok bozuldu, hiçbir şey demedi, çekti gitti. İyi mi yaptım, kötü mü yaptım o zaman bilmiyorum. Ama ben İngiliz hükümetinin bursunu sınavla kazanarak orda bulunurken, doktora yapmak üzere Türk hükümetince gönderilen birisinin "bilimsel" bir toplantıda "süs biberi" gibi oturmasına kendimce tepki gösterdiğimi düşünüyorum. Öğretmenler olarak "zihniyet devriminden" başlamak üzere bu ülke için, sizce de yapmamız gereken çok işimiz var, çok değil mi sayın meslektaşlarım? Daha ne zaman "Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Türkiye!" diyeceğiz, sevgili öğretmenlerim? Sahi ne zaman?



Güncel 25.10.2016 06:01:10 0

İlginizi Çekebilir

1

Sinemanın usta ismi Türkan Şoray "İyilik Korosu" ile sahneye çıktı

2

Basketbol: FIBA Şampiyonlar Ligi

3

Zafer Partisi Genel Başkanı Özdağ, Antalya'da temaslarda bulundu

4

Antalyaspor, Kocaelispor maçının hazırlıklarını sürdürdü

5

Antalya'nın tescilli portakalları tanıtıldı

6

Mersin'de bir çiftçinin çamurlu ayakkabısını çıkararak markete girmesi kameraya yansıdı

7

Isparta'da 17 yaşındaki genç yazar 4. kitabını fuarda tanıtıyor

8

Antalya'yı merak eden Nevşehirli öğrenci, Milli Eğitim Müdürünün misafiri oldu

9

Antalyalı firma "şifalı bitkileri" 40 ülkeye ihraç ediyor

10

Osmaniye'de ilkokul öğrencileri limon kolonyası yaptı