ANKARA -Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Yeni anayasa hiçbir özel fikrin, partinin, ideolojinin ve doktrinin mührünü taşımamalıdır. Anayasanın taşıması gereken tek mühür, milletimizin mührü olmalıdır`` dedi.Yeni yasama yılında Genel Kurul`a hitap eden Gül, konuşmasında yeni anayasa konusuna değindi. Gül, 13 Haziran sabahı itibariyle Türkiye`nin en önemli gündem maddesinin yeni bir Anayasanın hazırlanması olduğunu söyledi. İstisnasız tüm kesimlerin, yeni bir anayasa yapma iradesi ve düşüncesini taşıdığını belirten Gül, "Çünkü herkes yürürlükteki Anayasanın ihtiyaçlarımıza cevap vermemesinden, Türkiye`nin demokratik olgunluk ve çeşitliliğini kısıtlamaya çalışmasından, Türkiye`nin zenginliklerini yoksaymasından rahatsızdır. Bu nedenle, temsil gücü ve meşruiyeti yüksek, sorumluluğu ağır bu Meclisten, halkımızın beklentileri de aynı ölçüde büyüktür`` dedi. Cumhurbaşkanı Gül, özgüvenle hazırlanacak yeni anayasada, vizyon ve yazım olmak üzere iki hususun çok önemli olduğunu vurguladı. Anayasaların bugüne kadar, özgürlükler konusunda şüpheci ve katı, sınırlamalar konusunda geniş ve esnek bir dil benimsediğini ifade eden Gül, "Her türlü özgürlük, çerçevesi belli olmayan, her anlama çekilebilecek sınırlamalara tabi olmuştur. Bugün yapılması gereken ise tam tersidir" dedi. Abdullah Gül, yeni anayasanın esnek ve özgürlükçü bir karaktere sahip olması gerektiğinibildirdi. Anayasalar üzerinden milletin farklı siyasi çizgilerini zapt-ırapt altına alma, devlet ve millet arasında bir gerginlik oluşturma anlayışından uzak durulması gerektiğini ifade eden Gül, ``Bununla birlikte, esneklik kuralsızlık da değildir. Çağdaş gelişmelere cevap veren, yeni toplumsal dinamikleri kapsayan ve kapsayabilmeye açık bir esneklikten bahsediyorum. Esneklik, temel ilke ve hassasiyetlerin aşındırılması demek değildir. Tam tersine, temel ilke ve hassasiyetlerin zamana karşı dirençli halegelmesi için zorunlu bir özelliktir`` diye konuştu. Cumhurbaşkanı Gül, yeni Anayasanın nasıl olması gerektiğini şöyle anlattı:"Fazla detaya girmeyen, temel ilkeleri güçlü bir şekilde belirleyen, ancak, detayları kanunlara bırakan, esnek ve ilerlemeye izin veren bir nitelikte tanzim edilmelidir. Bu süreçte, en önemli ölçümüz, evrensel standartlar olmalıdır. Temel hak ve hürriyetleri, herkes için, her yönüyle eşit vatandaşlık temelinde güçlendiren ve teminat altına alan bir anayasa olmalıdır. Toplumun her kesiminin bu ülkede `kendisi olarak` yaşama hakkı, anayasal güvenceler altında itina ile muhafaza edilmelidir. Bunu sağlamanınyolu, özgürlükçü bir anlayışla, milletimizin her bir ferdine, siyasi görüşü, meşrebi ve kökeni ne olursa olsun güvenen bir vizyonla hareket etmektir. Bütün bu 200 yıllık çabalarımızın kazanımlarını pekiştiren, hepimizin üzerinde mutabık olduğu demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimizin temel ilkelerinden taviz vermeyen bir Anayasa olmalıdır. Bir yandan, devletin bekası konusunda her türlü tedbiri alırken, diğer yandan, devletin, milletin hizmetinde olduğunu unutmayan bir anayasaolmalıdır. Bu bağlamda, vesayeti örtülü bir şekilde başka organlar aracılığıyla sağlamak yerine, çağdaş demokrasilerde olduğu gibi açık bir şekilde halka tevdi eden bir anlayışı hakim kılmalıdır. Sadece `hesap soran` değil, aynı zamanda `hesap veren bir devlet` anlayışını yansıtmalıdır. Bu itibarla, çağdaş demokrasilerin şeffaflık ve hesap verilebilirlik gibi en önemli vasıflarını, ruhunda ve lafzında içeren bir anayasa olmalıdır. Demokrasinin tüm kurum ve gelenekleriyle ilerlemesine izin verecek, frenve denge sistemlerini içinde barındırmalıdır. Bu meyanda, güçler ayrılığı, yargı erkinin bağımsızlığı, basın ve ifade özgürlüğü ilkelerine özellikle dikkat çekmek istiyorum. Netice olarak, yeni anayasamız Türk demokrasisini kurumsallaştıracak tüm hasletleri içinde barındırmalıdır. Zira, kurumsallaşmış bir demokrasi, dönemlerden, kişilerden, iktidarlardan bağımsız; sürekli, sürdürebilir ve tutarlı bir demokrasi demektir. Kurumsallaşmış bir demokrasi, konjonktürel akımlardan etkilenmeden, vatandaşlarınademokratik hukuk devletinin icaplarını, her zaman ve her şartta sağlayabilen bir demokrasi demektir.`` Yeni anayasanın yapılmasında normlar kadar anayasanın yapılma sürecinin de önemli olduğuna işaret eden Gül, konuşmasını şöyle sürdürdü: ``Çünkü, esas kadar usul de mühimdir. Yeni anayasanın iyi hesaplanmış ve sorunları çözmeyi esas alan bir usulle yapılması elzemdir. Bu meyanda, Sayın Meclis Başkanının bilim adamlarıyla başlattığı ve tüm partilerin ortak bir anlayışta buluşmasını hedefleyen çalışmaları memnuniyet ve ümit vericidir. Yeni anayasa hiçbir özel fikrin, partinin, ideolojinin ve doktrinin mührünü taşımamalıdır. Anayasanın taşıması gereken tek mühür, milletimizin mührü olmalıdır. Bu bakımdan, sadece Yüce Meclis`te temsil edilenpartilerin değil, diğer siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, üniversitelerin ve meslek kuruluşlarının da bu tartışma sürecine katılıyor olmasını son derece faydalı buluyorum." HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ İLKESİDemokrasinin en temel ve vazgeçilmez ilkelerinden birinin de hukukun üstünlüğü olduğuna dikkati çeken Gül, ancak hukukun, siyasi üstünlük mücadelesinin bir aracı da olmadığını söyledi. Gül, hukuk yoluyla siyasi üstünlük sağlamanın, topluma şekil vermenin ve insanları belli bir kalıba sokmanın mümkün olmadığının defalarca görüldüğünü dile getirdi. Gül, hukukun, insan hayatını ve onurunu el üstünde tutan bir özelliği olması gerektiğini vurgulayarak, ``Haksızlık ve adaletsizlik hukuk kılıfınasarılmamalıdır. Hukuk, adalet ilkesini gözetmelidir. Hukuk devleti ilkesinin ve hukukun üstünlüğü idealinin de nihai hedefi, esasen adalet talebinin karşılanmasıdır`` dedi.Adalet talebinin karşılanmasının, devletin bütün organlarının, bu organları oluşturan kurumların ve bu kurumlarda görev yapanların tamamının ortak sorumluluğu olduğunu belirten Gül, sözlerini şöyle sürdürdü: ``Hukukun üstünlüğü temelinde görev yapan, insan onurunun korunmasını ve adaletin gereği gibi sağlanmasını hedefleyen bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemi, demokrasinin ve hukuk devletinin vazgeçilmez şartlarından biridir. Yargı mercileri, haksızlığa uğradığını düşünenlerin son umut kapısıdır. Hukuka sığınanların umutlarının yıkılması, devlete duyulan güveni de sarsar. Yargının adaletli davranmadığı yönünde yaygın bir kanaat oluşursa, toplum vicdanında kapanması zor yaralar açılır ve güven duygusukaybolur. Bu sebeple, yargı mercilerinin de fonksiyonlarını yerine getirirken azami özen göstermesi beklenmektedir. Şahsi duygular ve tercihler, siyasi ve felsefi görüşler yargı kararlarını etkilememeli ve adaletsiz sonuçlara yol açmamalıdır. Öte yandan, mahkemelerimizin önünde aşırı iş yükü ve personel eksikliği nedeniyle zamanında sonuçlandırılamayan çok sayıda dosya bulunmaktadır. Tutuklulukların fiili cezaya dönüşmesine ve adaletin tecelli etmesinin gecikmesine sebep olan en önemli hususlardan biri debudur. Sözkonusu durum, yargının etkinliğine gölge düşürmektedir. Dolayısıyla, bu sorunların elbirliği içinde süratle çözümlenmesi, temel önceliğimiz olmalıdır.`` Konuşmasında terör konusuna değinen Gül, terörle mücadelede, taleplerini şiddete başvurmadan, demokratik sistem içinde dile getiren vatandaşları, teröre destek veren, terörü yücelten kesimlerden ayırmanın büyük önem taşıdığına dikkati çekti. Devletin şefkat ve hukuk çerçevesinde, suçsuzlara zarar vermeden mücadele etme özeni ile milletin basireti ve metanetini, bir zafiyet olarak görenlerin yanıldığını vurgulayan Gül, ``Teröristler bu politikamızı böyle algıladıkları müddetçe, terörle mücadelemizdekikararlılık devam edecek ve onlar da sonuçlarına katlanacaklardır`` diye konuştu. Gül, kan ve şiddetle hak alma arayışında olanların, atılan demokratik adımların terör sayesinde elde edildiğini zannedenlerin, tarihi bir yanılgı içinde olduklarını belirterek, sözlerini, ``Zira, şu da iyi bilinmelidir ki, terör olmasaydı, demokratik standartlarda da ekonomik gelişmişlikte de çok daha ileride bir Türkiye`de yaşıyor olacaktık. Öte yandan, uzun yılların ihmalinin bir sonucu olan demokratik eksikliklerimizden neşet eden Kürt sorununu, ortak değerlerimize ve devletimize sahip çıkan biranlayışla, yine demokrasi içinde çözebiliriz. Çare, ideolojik ve etnik odaklı bir siyasi dil ile çatallaşmaya gitmeden, demokratik gelişim yolunda adımlar atmaktır. Bu bakımdan Meclis`in açılış gününde, tüm siyasi partilere, karşılıklı anlayış, uzlaşma ve itidal tavsiye etmeyi bir borç bilirim`` diye sürdürdü. EKONOMİK GELİŞMELERCumhurbaşkanı Abdullah Gül, konuşmasında ekonomideki gelişmelere de yer verdi. Bir ülkede istikrar, başarı ve halkın mutluluğunun en önemli göstergesinin, o ülkenin ekonomik performansı olduğunu vurgulayan Gül, 15 yıldır Gümrük Birliği`nin içinde olan ve dünya ekonomisiyle bütünleşen Türk ekonomisinin, uluslararası piyasalarda olup bitenlerden etkilenebileceğini söyledi. Yeni bir küresel kriz beklentisinin, gerek tüketicilerin gerekse üretici ve yatırımcıların kararlarını menfi yönde etkilediğinivurgulayan Gül, şöyle konuştu: ``Halihazırda ortaya çıkan bu ekonomik dehşet dengesinin bir anda küresel krize dönüşmemesi için uluslararası camianın elindeki en iyi mekanizma olan G-20 platformunun daha etkin bir şekilde çalıştırılması elzemdir. Küresel ekonomik gelişmeleri, ülkemiz ekonomisi açısından değerlendirdiğimde ise, şu tabloyu görüyorum: Her şeyden önce, halen devam eden küresel kriz ve önlenmeye çalışılan ikinci ekonomik daralma dalgası, bizim gibi yükselen piyasa ekonomilerinin krizi değildir. Bu krizler gelişmişülkelerin neden olduğu krizlerdir. Sözkonusu küresel krizlere rağmen Türk ekonomisi sağlam makro temeller üzerine oturmaktadır. Bugün, kamu maliyesi daha güçlü, borç dinamikleri sürdürülebilir, bankacılık sistemi sağlam, kredi piyasaları işlevsel ve parasal aktarım mekanizmaları çalışan bir ekonomimiz var. Son yıllarda bir miktar artış olsa da hane halkı borçluluk oranımız, diğer ülkelere nazaran hala düşüktür. Öte yandan, tasarruf eğilimimizin düşük olması bizim için bir zafiyet oluşturmaktadır. Bununlabirlikte, çoğu ülkenin çok düşük büyüdüğü, bazı ülkelerin hiç büyüyemediği bir küresel ortamda, Türk ekonomisi 2010`da yüzde 9, 2011 yılının ilk yarısında ise yüzde 10.2 oranında büyümüştür. Bu büyüme, istihdam yaratan bir büyüme olmuştur. Pek çok gelişmiş piyasa ekonomisinin notlarının düşürüldüğü bir dönemde, ülkemizin kredi notunun 2009`dan beri üç kez arttırılması takdire şayan bir başarıdır. Bunda katkısı bulunan tüm yetkilileri ve çalışkan halkımızı yürekten kutluyorum.`` SURİYE`DE Kİ GELİŞMELERCumhurbaşkanı Gül, konuşmasında Suriye`deki gelişmelere de değindi. Gül, sözlerini şöyle devam etti: "Öte yandan, üzülerek ifade etmek isterim ki son yıllarda en büyük siyasi ve diplomatik yatırım yaptığımız komşumuz Suriye`nin, bölgedeki gelişmeleri doğru tahlil etmekte geç kaldığını görüyoruz. Türkiye olarak her zaman Suriye halkının mutlu, Suriye devletinin ise güçlü olmasını istedik ve bu doğrultudaki politikaları samimiyetle yürüttük. Ne var ki Suriye yönetimi nezdindeki açık ve kapalı tüm girişimlerimize rağmen, ülkede kardeş kanı akmaya devam etmektedir. Kendi halkına karşı baskı ve şiddetkullanmayı sürdüren Suriye yönetimine artık güvenimiz kalmamıştır. Türkiye her halükarda, kadim dostu Suriye halkının yanında olacaktır.``Ortadoğu ve Kuzey Afrika`da yaşanan bu tarihi değişimin, barış, istikrar ve refaha tahvil edilmesi için sadece Türk resmi makamlarının değil, siyasi partiler, iş dünyası ve sivil toplum kuruluşlarının da bu ülkelerde aktif çaba göstermeleri gerektiğini kaydeden Gül, ``Söz konusu çabalarımızda, kardeş ve dost ülkelerin istikrar, adalet, demokrasi ve kalkınma süreçlerine her seviyede yardımcı olmalıyız. Ayrıca, Arap Baharı`nın kazanımlarının kalıcı olması için tüm bölgeyi kapsayacak bir `ekonomik işbirliğimekanizması` ile `güvenlik mimarisi` oluşturulmasına öncülük etmeliyiz`` dedi Gül, ``Buradan, İslam dünyasında böylesi ilkel bir ayrışmadan nemalanmaya çalışan kötü niyetli güçlerin kışkırtmalarına alet olan tüm yönetimlere ve örgütlere de seslenmek istiyorum: İslam dünyasını, 21. yüzyılda adeta Orta Çağ Avrupası`nın karanlıklarına döndürecek bir sürece izin vermeyiniz`` diye konuştu. FİLİSTİN SORUNUBu tarihi olayların, hala bölgede kaynamaya devam eden temel meselelerden birisinin, Arap-İsrail ihtilafı olduğu gerçeğini unutturmaması gereğine işaret eden Gül, şunları söyledi: ``Bu meyanda, Filistin halkının kendi devletinin tanınması yolunda verdiği mücadeleye ülkemizin sağladığı destek, Filistin ile olan kardeşlik bağlarımızın ve tarihi mesuliyetimizin bir icabıdır. Öte yandan, bölgedeki yeni siyasi iklimi en dikkatli takip ve analiz etmesi gereken ülke İsrail`dir. Zira, bölgedeki demokratik ve demografik dinamikler İsrail`in aleyhine gelişmektedir. Başkenti Kudüs olan bağımsız ve onurlu bir Filistin devletinin kuruluşunu, işgal, zorbalık ve toprak gasbıyla engellediği;işgal ettiği Arap topraklarından çekilmediği sürece, İsrail`in gerçek barış ve güvenliğe ulaşması imkansızdır. İsrail`in stratejik bir yaklaşım sergilemediği bir başka konu da ülkemizle ilişkileridir. İsrail, haklı taleplerimiz bağlamında gerekli adımları atmadığı müddetçe, ilişkilerimizin normalleşmesi söz konusu değildir.``