Güler yüzlü bi adam!
Bölümümüzde güler yüzlü bi adam
Ziyaretine git ne dert kalır ne de gam
Kibir, haset yapmaz belli ki değil ham
Asırlık çınar gibi hem tonton hem de yapar bol ikram
Tatlı odasında ekilidir acı biber
Ya bi insan hep mi güler
Hem Fenomen hem de türkü dinler
Espri yapmak bi insana bu kadar mı gider
Şalgam sever bir de cömerttir
Odada elma, kahve ve lokum ganimettir
Eski dostları emekli oldu bir bir
Hobileri de yazmak konuşmak ve yüzmektir
Sayın hocam bu hafta bizi çok korkuttun
Bizi derinlerden vurdun
Aman ne olur dikkat et kendine
Sen bu bölümün vazgeçilmezi oldun
Dr. Öğrt. Üyesi Galip Kartal (Mart 2019)
Fahrettin Hoca!
Galip yazmış ne deyim başka?
Anlayanlar gelir aşka!
Hemen iyi olsun keşke!
Fahrettin Hoca bir tanedir!
Güler güldürür kast eder,
İçer içirir mest eder,
Gider kendini hasta eder!
Fahrettin Hoca dürdanedir!
Bu akşamlık bu kadar,
Kalmasın onda keder
Dinlensin derse kadar
Fahrettin hoca merdanedir!
Prof. Dr. Ali Osman Öztürk (Mart 2019)
2019 Mart ayında bir hafta sonu, müthiş bir diş ağrısı başladı. Ama ne ağrı, anlatılacak gibi değil. Halbuki tam da o günlerde Osmaniye’de bir düğüne gitmeyi planlamıştık. Yani ailecek Konya’dan Osmaniye’ye düğüne gidecektik. Hem düğün, hem de bir sılayı rahim yapmış olacaktık. Daha sonra?
Sonra da Çukurova Üniversitesi İngilizce bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Can hocanın Hırvatistan/Dubrovnik’te düzenlediği LIF (Language in focus) konferansına gidecektik. Hem de nasıl? İki araba ile karayoluyla gidecektik. Bir kaç Balkan ülkesini birden geçecektik. Hatta kalacağımız oteller bile ayarlanmıştı. Ama olmadı!
Neden? Hafta sonu başlayan diş ağrımız Pazartesi günü iyice şiddetlenmişti. O yıl itibarıyla 43 yıllık bir hoca olarak dersi bırakıp, diş hekimine gitmeyi gereksiz gördük. Çünkü meslek hayatımız boyunca öyle eften püften sebeplerle izin veya rapor almış birisi değildik. Sonuçta iki ağrı kesici alır dersi bitirir ondan sonra diş hekimine gideriz diye düşündük. Düşündük de ne oldu?
Ne olacak kısa zaman aralıklarıyla iki ağrı kesici içip derse gittik. Derse başlarken kendimizde bir gariplik hissettik. Hayırdır inşallah? Geçer herhalde diye düşündük. Biraz su içtik, bekledik. Nafile! Bir titreme başladı. Aman Allahım, herhalde geçmişlerimize kavuşacağız zannettik. Böylece sınıfta finalı yapacağız düşüncesi aklımıza geldi!
Bir öğrencimizin yardımıyla sınıftan çıktık. Acilen hastaneye gitmemiz lazımdı. Bölümün en genç hocası Dr. Öğretim üyesi Galip Kartal’ı aradık. O gün onun dersi yokmuş. Okul dışındaymış. Bölümden bir kaç arkadaşı aradık, derste oldukları için maalesef ulaşamadık. Sonra meslektaşlardan Öğretim Görevlisi Gülgün Sertkaya’ya ulaştık. O bölümümüzden Dr. Öğretim Üyesi Serkan Öztürk’e ulaşmış. Acilen bizi hastaneye götürmesini söylemiş. Onun da maşallahı var. Hocam hiç ambulans ile zaman kaybetmeyelim sizi hemen arabamla hastane aciline götürüyorum, dedi.
Birden aklına geldi. Hocam, Dr. oğlunuzun olduğu Meram Tıp Fakültesi Hastanesine değil, bizim Fakülteye en yakın hastaneye gidiyoruz, dedi. Meram Araştırma hastanesi aciline gittik. Meğerse ilaçların yan etkisi tansiyonumuzu fırlatmış. Hemen ilaçlar, vesaire tansiyonumuzu düşürdüler. Çok şükür ki tetkiklerde de bir şey çıkmadı.
Biz de bir şey çıkmadı ama bizim İngilizce Öğretmenliği bölümünde başka bir şey ortaya çıktı! Biraz eksik oldu, sadece İngilizce bölümündeki değil, Almanca bölümündeki meslektaşlarımızda da var olan, kardeşlik, dostluk, arkadaşlık ve dayanışma duygusu ortaya çıktı. Bu duyguları şair ruhlu iki meslektaşımız, yukarıda okuduğunuz satırlara dökmüşler. Bu küçük hatıramızın ve anlam yüklü satırların bölüm sırrı gibi kalmasını kim ister? Biz de istemediğimiz için bu yazının konusu yaptık.
İngilizce bölümünden Doç. Dr. Galip Kartal ve Almanca Bölümünden Prof. Dr. Ali Osman Öztürk hocaların bu yeteneklerinden dolayı gurur duyduk. Ayrıca bu hastane macerasından haberdar olan arkadaşların ilgisi insana menfaat arkadaşlığı değil dostluğun önemini bize göstermiştir. Meslektaşlarımızla gurur duyuyoruz. İyiki varlar. Hem de, nerdeyse menfaat kardeşliğinin olduğu günümüzde, insanın böyle dostlarının olması, kardeşten de öte bir şey olsa gerek.