Prof. Dr. Mustafa Fedai Çavuş


Bal Yapmayan Arılar

Kimi çiçekten çiçeğe konar, polen taşır, bal yapar; kimisi kovanda düzeni sağlar.


Doğada her canlının bir işlevi var. Bal arıları mesela…

Kimi çiçekten çiçeğe konar, polen taşır, bal yapar; kimisi kovanda düzeni sağlar. Her biri, görevini doğanın şaşmaz yasaları çerçevesinde yerine getirir. Arı olmak üretmek, katkı sunmak ve kovana hizmet etmek demektir. Peki bal yapmayan arılar yok mu?

 

***

Ne yazık ki, bal yapmayan arıların en yoğun bulunduğu yerlerden biri kamu kurumları. Bürokrasi, yıllar içinde verimlilikten uzak, sadece prosedürleri tamamlayan bir işlev görür hale dönüştü. Çalışan sayısı artarken yapılan işler çok değişmedi.

 

Bir dosya bir masadan diğerine geçerken sayısız işlem görüyor, fakat çözüme kavuşması gereken mesele yerinde sayıyor. İnsanlar sistemin içinde dönüp duruyor ama üretilen somut bir çıktı yok. Zaman tüketiliyor, kaynak harcanıyor, ama ortada bal yok.

 

Kurumsal anlamda “bal yapmayan arılar” dediğimizde sadece çalışmayan ya da görevini ihmal eden bireyleri kastetmiyoruz. Daha tehlikeli olan, çalışıyor gibi yapan ama sistemin çarklarına hiçbir katkısı olmayan kalabalık. Günde sekiz saat mesai yapıyor ama işin gereğini bile yapmıyor, sorumluluğu başkasına yükleyip, inisiyatif almıyor. Oysa bir kurumun başarısı için herkesin kendi çapında üretmesi gerekir. Aksi takdirde sistem, içten içe çürür.

 

****

Televizyonlarda, sosyal medyada, kürsülerde konuşan bir kitle var. Her konuda fikri olan, her meseleye dair cümle kuran, ama o cümlelerin ne sahada ne hayatta bir karşılığı olmayan insanlar…

Sorunlara çözüm değil, laf üreten bu kitle, kamuoyunun algısını şekillendirme gücüne sahip olsa da, toplumun faydasına tek bir somut adım atmıyor.

 

Bal yapmayan bu arılar, anlamdan çok izlenme oranına, samimiyetten çok imaj yönetimine yatırım yapıyorlar. Oysa bir fikrin kıymeti, onu dillendirenin yüksek sesinden değil, eylemiyle örtüşüp örtüşmediğinden belli olur.

****

Bir diğer acı gerçek ise eğitim sistemimizde saklı. Öğrenciler yıllarca okullarda vakit geçiriyor bilgiyle (!) dolduruluyor ama o bilginin üretime, yaratıcılığa, sorun çözmeye dönüşmesi beklenmiyor. Ezberin hakim olduğu bir eğitimden uygulama ağırlıklı sisteme dönüşü bir türlü gerçekleştiremiyoruz.

 

Öğretmenler ve öğrenciler motivasyonunu yitirmişse, müfredat sadece kağıt üstündeyse, öğrenciler ise öğrenmek için değil, sadece sınav geçmek için çalışıyorsa orada bal yoktur.

 

Bal yapmayan arılarla dolu bir eğitim sistemi ne bilimsel gelişmeye katkı sağlar, ne toplumsal dönüşüme. En fazla, sistemi olduğu gibi tekrar eden, onu sorgulamayan bireyler üretir. Bilgi var, ama anlam yok; mezun var, ama nitelik yok; diploma var, ama üretim yok. Onlarda ilerleyen yıllarda sistemin diğer çarklarına entegre olarak kısır döngüyü sürdürür.

 

****

Birey olarak çok mu farklı durum? Bireycilik, sorumluluktan kaçmanın modern adı haline geldi. Herkes kendi refahını düşünüyor ama toplumun bütününü ilgilendiren meselelerde sessiz kalmayı tercih ediyor. Hani komşusu açken tok yatan bizden değildi, temizlik imandan gelirdi ! Sokakta inanlar dövülüyor, öldürülüyor o ise telefon kamerasını açıp çekim yapma derdinde. Toplum kovanında yük aslında.

 

Bireyin toplum içindeki rolü, sadece kendi alanına çekilmekle sınırlı olamaz. Çünkü toplum, her bireyin eyleminden etkilenir. Ama sosyal sorumluluk şu günlerde ya bir afişle ya da sosyal medya paylaşımıyla sınırlanıyor. Gerçek katkının yerini gösteri aldı. Yani balın yerini maket bal resimleri aldı

 

****

Ancak umut tamamen kaybolmuş değil. Toplumun birçok yerinde gerçekten üretmeye çalışan, katkı sunan, bal yapan arılar da var. Fakat onlar, genellikle sessiz bir çoğunluk olarak sistemin gürültüsü arasında kayboluyor.

 

Bu insanlar büyük laflar etmiyor, büyük pozlar vermiyor. Ama bir öğretmen olarak öğrencisi için çabalıyor, çiftçi üretmek için ekiyor-hayvan besliyor, bir esnaf helal kazanç peşinde koşuyor. İşte gerçek bal burada, bu insanların çabasında saklı.

 

****

Peki, ne yapmalı?

Bir kişinin konumu, unvanı ya da tanınırlığı değil işlevi, katkısı ve üretimi esas alınmalı. Bal yapmayan arılar, övgü değil, yüzleşme ile karşılanmalı. Hiçbir şey üretmeyen, aksine sistemden fayda sağlayan birey ya da yapılar teşhir edilmeli, sorgulanmalı ve çeki düzen verilmeli.

 

Liyakat esaslı bir sistem kurmak bu dönüşümün temel ayağıdır. Yalnızca sadakat ya da siyaset üzerinden yapılan atamalar, sistemin içinde binlerce bal yapmayan arının türemesine neden olur. Oysa yetkinlik, bilgi ve sorumluluk duygusu merkeze alınırsa, üretken, verimli bir toplumun temelleri atılabilir.

 

****

Herkesin çalıştığı ama kimsenin üretmediği, herkesin konuştuğu ama kimsenin bir şey söylemediği, herkesin yer aldığı ama kimsenin sorumluluk almadığı bir yapıda kovan çürür, arılar dağılır, bal yok olur.

Bu nedenle artık hepimiz kendi kendimize sormalıyız: Ben bu sistemde bal yapan arı mıyım, yoksa sadece yer mi işgal ediyorum?

  • Cuma 32.9 ° / 16.9 ° Güneşli
  • Cumartesi 32.9 ° / 16.2 ° Güneşli
  • Pazar 34 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı