Dr. Fahrettin Şanal


“Çıntırık Dede, Çökelik Ömer...”

“Çıntırık Dede, Çökelik Ömer...”


Nedense bugünlerde lakaplara takıldım. Mesela, neden bazı insanlara lakap takılır? Lakap takmak caiz midir? Birine lakap takmak veya lakabı ile çağırmak günah mıdır? Hayret son iki soruyu niye sordum ki? O soruların cevabını ilahiyatçılar verir. Din adamları dururken “caiz, günah” konularına girmek bana düşmez. Gerçi televizyon kanallarında her konunun uzmanı akademisyenler, gazeteciler var. Bir arkadaşım onlara “Telezof” ismini takmıştı. Yani? Diyelim ki akademisyenin alanı “Uluslararası  ilişkiler” ama aynı akdemisyen iç politikadan, hukuka, hukuktan madenciliğe kadar her konuda konuşabiliyor. Hatta bazılarında çeşitli üniversitelerde idarecilik yaptıklarına dair, ünvanlar bile var. Onlar olsa “caiz, günah” konularında bile ahkâm kesebilirler. Arkadaşımın onlara taktığı lakap olan telezof olmadığıma göre, ben ahkam kesemem.

Bundan dolayı genel olarak bildiğimiz, hatırladığımız lakapları düşünelim. Önce lakap ne demek, ona mı baksak acaba? Türk dil kurumuna göre lakap, Bir kimseye, bir aileye kendi adından ayrı olarak sonradan takılan, o kimsenin veya o ailenin bir özelliğinden kaynaklanan ad.” demekmiş. O zaman bir takma adı (lakabı) yukarıda verdik.Televizyon artı filozof eşittir “Telezof”.

Başka lakaplar, lakaplar diye düşünürken aklıma bazı örnekler geldi. Mesela “Çökelik Ömer”, “Çıntırık Dede”, “Karabacak Mehmet”, “ Karga Ahmet”, “Culluk Kerim” “Tilki Temel” “Uzun Ali” “Fotör Hasan” “Bakkal Hüseyin” “Tornacı Yusuf” “Naylon Mustafa” gibi. Aileler veya sülaleler için ilk aklıma gelenler, “ Murtazalar”, “Musakâler” “Paşazadeler” “Kasımlar” “Kısacıklar”...

Şimdi hemen bir açıklama yapmalıyım. Ola ki verdiğim örnekler, gerçek hayatta birileri veya bazı aileler ile tesadüfen çakıştıysa, bu kasıtlı yapılmış değildir. Zaten alay etme veya itibarsızlaştırma amaçlı takılan lakaplar bu yazının ilgi alanı dışındadır. Bu yazımızın ilgi alanı lakaplarıyla barışık insanlardır.

Mesela “Pehlivan Ahmet’i” ele alalım. Her zaman, gelmiş geçmiş de olsa pehlivan olarak anılmaktan mutlu olur. Bırakın Pehlivan lakabını “Gavur Ali” lakabını bile benimsemiş birisini hatırlıyorum. Eski bir tanıdığım kişi ile yıllar sonra karşılaşmıştık. Ben adını soyadını hatırlamaya çalışırken, o bana “hocam beni hatırlamadın mı? Ben Gavur Ali,” demişti!Hayret! Tövbe, tövbe!

Başka bir örnek, Çökelik Ömer.Ben Çökelik Ömer’i hatırlıyorum. Ona neden çökelek derlerdi bilmiyorum. Yorum yapacak olursak büyük ihtimalle çökeleği seven birisiydi. Çökelek de sevilmez mi? Tabi ki sevilir. Sıkmalar, keteler, bazlamalar, yufka ekmekler ve çökelik...

Hemen Çıntırık Dede’den de bahsedeyim. İyi ama “Çıntırık” ne demekti? Öyle ya,sadece bizim memlekette (Osmaniye’de) kullanılan bir terim olabilir mi? Yine Türk Dil Kurumuna müracaat edelim. Türk Dil Kurumuna (Derleme Sözlüğüne) göre Çıntırık “Fiske” demekmiş.(Adana, Dörtyol bölgesindeki anlamı Fiske.) Aslında, çıntırık, orta parmağın veya diğer herhangi bir parmağın tırnağını baş parmağın iç kısmına koyup bir yere sertçe vurmaktır.

Çıntırık Dede, çocukları gördüğünde, onları hemen yanına çağırır. Sonra? Sonra gözünü kapat, hangi parmağımla alnına çıntırık vurduğumu bilirsen, sana para vereceğim derdi. Nedense çocuklar, hangi parmakla çıntırık vurulduğunu bilemezlerdi! Bazen işaret, bazen orta, bazen yüzük bazen de serçe parmakla çıntırık vurduğunu söylerdi. Sonuçta mağlup olanlar hep çocuklar olurdu.

Çocuklara hitabında coli, gollibi, bük çakalı gibi ifadeler kullanırdı. Çocukları yönlendirmesini de iyi bilirdi. Her çocuğa ayrı ayrı, sen okuyup iyi bir Öğretmen, Vali, Paşa, Doktor vesaire ol, diye meslekler tavsiye ederdi. Bir de askerlik hatıralarını anlatmayı severdi. Ne anlatması, anlatırken bizzat askerliği yaşardı.

“Anadolu irfanı” diye bir tabir var, bilirsinizdir. Anadolu irfanından nasibini almış kişilerden bahsediyorum. Mesele çıntırık, veya çökelek, naylon gibi lakaplarla anılmak değil. Mesele o lakapların arkasında yatan insani değerlerdir. Okula gitmemiş olsalar bile,hayatı görmüş, tecrübeyi kazanmış, kişiler olarak, hangi lakap verilirse verilsin, o kişiler dönemlerinin akil insanları olmuşlardır. Onlarda, bize hikaye gibi gelecek olan, kim bilir, ne gerçek yaşanmışlıklar vardır.

Okumuş insanlarımızda da ilginç lakapları olanlar vardır. Sizler de etrafınızdaki insanlardan lakabı olanları düşünün. Mesela, “Deli Ahmet” , “Copo” “Filizof Mehmet” “Sıfırcı Fatma” gibi lakaplar ilk aklıma gelenler. Edebiyatçılar zaten kendi lakaplarını kendileri takıyorlar. Gerçi onlar lakap değil de “mahlas” diyorlar. Geçmişimizde edebi eserler vermiş olan Padişahlar da mahlas kullanmışlardır. Mesela Kanuni Sultan Süleyman’ın mahlası “Muhubbi”, Yavuz Sultan Selim’in “Selimi”, İkinci Murad’ın “Muradi” Fatih Sultan Mehmet’in “Avni”, ikinci Beyazıt’ın “Adli”...Sadece padişahlar değil şairler, ozanlar, yazarlar kendilerine yakıştırdıkları veya halkın onlara verdikleri lakapları kullanmışlardır. Burda durayım. Akademik yazı yazmıyorum.

Bu yazımda öncelikle “Çıntırık” ve “Çökelik” lakaplı iki kişiden bahsedecektim. Bunun için yazıma girişi lakaplardan başlattım. Başlatıp ta öyle küçük düşüren, alaycı, zafiyetleri belirten lakaplara girmedim. Hele de, itabarsızlaştıracak lakapları yok saydım. Kimse bahsettiğim “Çıntırık, Çökelik, filozof, Copo, Sıfırcı...” gibi lakapları olumsuz manada kullandığımı sanmasın.

Olumsuz manada kullanacak olsam “ fırıldak, tokatçı, zübük, sülük, hırsız, hıcıp, çapsız, 

sinsi...” gibi lakaplardan bahsederdim. Olumsuzlukla işim olmaz. Hele hiç bir zaman kötülük 

Adamı olmadım. Eminim ki, sizler de kötülük adamı değilsinizdir.

Şimdi bu yazımı Çıntırık Dede veya Çökelik Ömer okusa kim bilir, ne derler? Bilemedim! 

En iyisi Ağır Çekim İbrahim’e sorayım!

 

  

  • Pazar 12.4 ° / 6.4 ° Güneşli
  • Pazartesi 12.2 ° / 6.4 ° Güneşli
  • Salı 12.2 ° / 5.2 ° Güneşli