2013-2014 eğitim öğretim yılının sonuna yaklaşıyoruz. Dileriz ki bu sistem içerisinde yer alan herkes için güzel geçmiştir. İnternete düşen bir habere göre lise son sınıf öğrencilerine 45 güne kadar ailelerinin onayı ile üniversite sınavı nedeniyle izin verilecekmiş.
Bu haberi okuyunca aklıma bir önceki milli eğitim bakanının söylediği öğretmenler az çalışıyorlar, aldıkları maaş bu çalışmaya fazla mealindeki sözleri geldi. Yeni bakanımız çıkıp demesin 45 gün ders yok, yani çalışmıyorlar, öyleyse 45 günlük maaşları hak etmiyorlar vermeyelim. Olmaz demeyelim, olmaz dediğimiz neler olmadı ki!!!
Neyse benim bugün bahsetmek istediğim mesele bu değil. Bugün eğitim sistemimizden herkes şikâyetçi. Öğrencisinden öğretmenine, velisinden bakanına herkes dertli ve sorumluluğu birbirlerine atmakla meşguller. Ortaokul öğretmenine sorsan ilkokulda çocuklar hiçbirşey öğrenmemişler, lisedeki ortaokuldakine aynı şekilde söylüyor. Liseye gelmiş çarpım tablosunu bilmeyen, okuduğunu anlamayan bir nesil var karşımızda. Üniversite deseniz bunlardan farklı değil. Her yıl gelen öğrenci bir öncekini aratır hale gelmiş.
Hemen hemen herkesin dilinde olan ezberci eğitimin yanlışlığı ve test sisteminin öğrencileri buna yönelttiği. Evet, ezbere dayalı eğitim kişiyi sorgulamaktan uzaklaştıran bir anlayış. Bu sistem maalesef ilkokuldan başlıyor. Daha birinci sınıfta testlerle tanışıyor taze beyinler, çünkü önünde sürekli teste dayalı sınavlarla geçecek bir ortaokul, lise süreci var. Üniversiteye gidebilmesi için ezbere dayalı bir sınav sisteminden iyi puan alması lazım. Hepsi bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlı.
Yeni bilginin ortaya çıkması için mevcut bilgiye dayalı olarak sorgulamak ve araştırmak gerekir. Bu bilgiyi eğitim sistemi içinde vermeli ve sorgulayarak yeni şeyler üretmeyi alışkanlık haline getirmek gerekmektedir. Diğer bir ifade ile öğrenmeyi öğretmek yapmamız gereken en önemli faaliyet olmalıdır.
Bilindiği üzere temel bilimler diğer bilim alanlarının kaynağıdır. Fen bilimlerinde fizik, kimya, biyoloji ve matematik olmaksızın mühendislik alanlarının olması mümkün değildir. Benzer şekilde tıp eğitimi ancak temel fen bilimlerine dayalıdır. Sosyal bilimlerde ise psikoloji, tarih, antropoloji gibi temel bilimler olmadan ekonomi, davranış bilimleri, turizm, siyaset bilimi gibi diğer bilim alanları havada kalacaktır.
Bugün ülkemizde gençlerimiz neye göre hangi bilim dalında, hangi bölümde eğitim görmek istiyorlar? Genelde bu kararın verilmesinde aileler önemli bir faktör. Çünkü çocuklarının rahat yaşayabileceği ve para kazanabileceği bir mesleğe sahip olmasını istiyorlar. Bu noktada çocuğun yeteneği ve ilgisi hangi yönde, hiç sorgulanmıyor. Diğer yandan gencimiz ise,hergeçen gün artan, ben anlayışının etkisi ile kolay ve çok para kazanabileceğine inandığı bir alanda eğitim görmeyi tercih ediyor.
Üniversitelerimize baktığınızda temel bilimler alanında eğitim görmek isteyen öğrencilerin giderek azaldığı ve birçoğunun öğrencisiz kaldığını görmeniz mümkün. Diğer yandan bu bölümlerde okumak için gelen öğrenciler maalesef en düşük puanlarla geliyorlar. Hiçbir fen lisesi öğrencisi, bunlar kiortaokullarımızdaki en iyi öğrencilerimizin seçilerek eğitim aldığı okulların mezunları, fizik, kimya, biyoloji okumak istemiyorlar. Hangisine sorsanız tıp ya da mühendislik okumayı tercih ediyor.
Türk Milletinin yetiştirdiği, batının Bozkurt olarak da ifade ettiği Atatürk?ün 22 Eylül 1924?te öğretmenlere ve onuncu yıl nutkunda aşağıdaki sözleri söylüyor;
Dünyada herşey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için, en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlmin ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, delalettir.
Türk Milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale müsbet bilimdir.
Bütün bunları gözönünde bulundurduğunuzda millet olarak diğer milletlerle nasıl yarışabiliriz. Onların sahip olduğu bilim ve teknolojiyi nasıl yakalayıp geçebiliriz. Bugün bilime hükmedenler teknolojiye, teknolojiye hükmedenler ekonomiye ve ekonomiye hükmedenler ise insanlığa hükmediyorlar.




