Bugün özgürce yaşadığımız Osmaniye topraklarında, gururla dolaştığımız sokaklarında o yıllarda sarhoş işgalciler gezmektedir. Halkın “sarı çıyan” dediği Fransızlar, “ellik gâvuru” dediği Ermeniler istediği eve fütursuzca girmektedir.
Yağmalara ve talanlara yasal kılıf olması için Fransız Komutanlığınca olağanüstü yetkilerle “Tesviye-i Mesalih Komisyonu” teşkil edilmiştir.
“Ermeniler Türklerin evlerini, bahçelerini, bağlarını tetkik eder, kendilerine yarayacak ağaç, tahta, masa, ayna hatta taş, kum, kireç gibi malzeme görürlerse ‘ben giderken avlumda ve evimde şu malları bırakmıştım. Şimdi bunları filan adamın evinde gördüm. Bu malzeme bana lazım. Evimi tamir ettireceğim. Mallarım iade edilsin. Şimdiye kadar da kullandığı ve yıprandığı için 1280 lira tazminat ödesin’ der, Komisyon da hemen kabul ederdi. Ayrıca araştırılmaya lüzum görülmezdi.
Bu kararlara itiraz da edilemezdi. Komisyonun kararına itiraz edenler veya borcunu ödemeyenler hapsedilirdi. Bu yüzden halk bu komisyona ‘Zorla Tesviye-i Mesalih Komisyonu’ adını vermişti.” (25)
“Hakem Heyeti” diye de bilinen bu komisyon Fransız Hükümetinin hukuk aldatmacasından başka bir şey değildir.
“Fransızlar bir de ‘Hakem Heyeti’ tayin ettiler. Güya Türkler umumi harpte sürülen Ermenilerin mallarını gasp etmişler, onlar da şimdi haklarını arayacaklarmış. Hakikatte bu heyet Türklerin zenginlerini soymakla mükellefti. Alacakları varmış gibi bazıları şahit, bazıları şikâyetçi olarak hazırlanmış bir plan dâhilinde halkı soyuyorlardı. Halk bundan büyük ve haklı bir asabiyet duydu.” (26)
Tutuklamalar
Türk evlerine fütursuzca giren Ermeniler istedikleri her şeyi almak istemiş, itiraz edenler Tesviye-i Mesalih Komisyonu’na şikâyet edilmiştir. Bu komisyonun kararına itiraz eden pek çok Türk hapsedilmiştir. Mutasarrıflığın altı, Hırlakyan’ın hanı, Payas Kalesi birer hapishanedir. Kimi suçlular da Karataş açıklarındaki İt Adası’na sürgün edilmiştir.
“Guvernörün makam odasının alt katında siyasi suçlular vardı. Cevdetiye Köyü’nden siyasi tutuklu birkaç kişi oradaydı. Suçları; Ceyhan Nehri taşmış, sürükleyerek getirdiği bir ağacı geçek yerinde millenmiş olması çetelere geçit için yaptıkları suçlamasıyla hapse atılmışlardı. Ayrıca nehir boyunda sıkılan bir mavzerden dolayı tutuklular da vardı.” (27)
Fransızların Müslüman halka yaptıkları kötü muameleler Adana Merkez Müftülüğünün 7 Aralık 1919 tarihli yazısında detaylı olarak belirtilmiştir.
«O zamandan itibaren vilayet merkezi ve kazalarda Ermenilerin Müslümanlar aleyhinde açtıkları uydurma davaları görmek üzere bir Hâkimler Heyeti kurularak İttihatçı olmak veya Hristiyanlara zarar vermiş olmak gibi bahanelerle namuslu kimselerden birçoğunu birer birer hapse atarak aylarca hapiste bulundurduktan sonra yavaş yavaş mıntıka dışına sürmüşlerdir.» (28)
“Adana İşgal Valiliğinin 19 Ocak 1919 tarihli kararnamesi ile çocukların uçurtma oyunları dahi çetelerin haberleşme aracı denilerek yasaklanmıştı. Uçurtma yasağı Yüzbaşı Drumar’ın 5 Nisan 1920 tarih ve 23 no’lu emri ile de tekrarlanmıştı.” (29)
Cebelibereket Müftüsü Üsküt Hoca’nın kızının kaçırılması halkı daha çok endişelendirmiştir.
“Babam, Üsküt Hoca namı ile tanınan Müftü Yusuf Ziya Efendi idi. Fransızlardan cesaret alan Ermeniler Osmaniyelilere de kötü davranmaktaydı. Hatta kız kardeşim Sabiha, şimdiki Meram Sinemasının yerinde bulunan Ünas (Kız) Mektebi çıkışında eski komşumuz Kasap Dikran tarafından kaçırıldı. Bir hafta sonra bulundu. Eteği kesilmiş, saçı kısaltılmıştı. Yani tango yapılmıştı. Ermeniler Müftü babamın adını Sarkis, benim adımı Artin, kaçırılan kız kardeşim Sabiha'nın adını Mayrık olarak değiştirmişlerdi. Güya bizi Hıristiyanlaştırmak istemişlerdi.
Evi çeteler tarafından basılan Ermeni Kasap Dikran atına binip kaçsa da Kısık mevkiinde yakalandı. Öldürülerek intikamı alındı.” (30)




