Tarihi süreç incelendiğinde medeniyetin kaynağının doğu olduğunu görmek kaçınılmaz ("Batıya Akan Nehir" adlı belgeseli izlemenizi tavsiye ederim).
Bugün geldiğimiz noktada ise medeniyeti batıdan almaya çalışıyoruz.
Batıdan aldığımız medeniyetin içinde ise silah, kan ve gözyaşı var sadece.
Türkiye`nin içinde ve dışında neler oluyor?
Ülke olarak biz ne yapıyoruz?
Gerek ülkemizde gerekse de çevremizdeki ülkelerde maalesef durum hiç iç açıcı değil.
Önce içeriye bakalım.
Ülkenin doğu ve güneydoğusunda devlet yok.
Türkiye dışındaki televizyon ve haber sitelerine baktığınızda bu bölgede yaşananlar Suriye`de yaşananlardan çok farklı görünmüyor.
Terörle mücadele dağlardan şehirlere inmiş, şehir savaşı yapılır görüntüsü vermektedir.
Geç kalınmış olmakla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti yapması gerekeni yapmaktadır ve en sert şekilde terörle mücadele etmektedir .
Fakat süreci bu hale getirme noktasında parmağı olanların pişmanlık getirmekten ziyade bu milletten özür dilemeleri, kendilerini uyaranlara da Allah için bir teşekkür etmeleri gerekli ve zorunludur.
Bu bölgede yıllarca çalışmış insanlar bu sürecin zaten 2004-2005 yıllarında başladığını, bilerek, isteyerek bölgenin ve insanların teröre teslim edildiğini ifade etmektedirler.
O nedenle televizyonlara çıkıp hendek siyasetine izin vermeyeceğiz diyenle, savaşın yeniden başlamasına izin vermeyeceğiz diyenlerin ülkeye verdikleri zarar birbirinden farklı olmamaktadır.
Birisi gaflet birisi ihanet içerisinde aynı sonuca hizmet etmektedirler.
Diğer yandan ülkemizin dışında da çok büyük bir satranç oyunu oynanmaktadır.
Oyunun temel argümanı enerjidir.
Mevcut durumda Türkiye enerji koridoru olarak görev ifa etmektedir.
Etrafında ise petrol ve doğalgaz açısından dünyanın en önemli kaynakları yer almaktadır.
Bu noktada Türkiye sahip olmadığı enerji kaynaklarından en iyi şekilde faydalanma stratejisine göre hareket etmek mecburiyetindedir.
Dolayısı ile Irak`ın ve Suriye`nin kuzeyini içinde barındıran yeni bir devletin oluşmasına kesinlikle müsade etmemelidir.
Bu oluşum gerek enerji yataklarının kontrolünü gerekse de enerji dağıtımını etkileyecektir.
Eğer istemediği şekilde, coğrafyamızda bir ülke kurulursa bu durumdan en fazla zarar görecek ülke Türkiye olacaktır.
Bu nedenle ülkeyi yönetenlerin içeride ve dışarıda olan olayları önceden sezerek, olası tehditlere karşılık verecek şekilde tedbir almaları zarurettir.
Mustafa Kemal Atatürk 20 Ekim 1927 yılında geçliğe hitabesinde söyledikleri, aradan geçen yıllara rağmen büyük liderin ileri görüşlülüğünü bir kez daha ortaya koyuyor.
Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Allah yar ve yardımcımız olsun.
Müslüman Türk Milletini ve devletini korusun.
Gaflet ve ihanet içerisinde olanları Türk milletinden uzak etsin.
Not: Mevlid kandilini kutlar sağlık ve huzur dilerim




