Değerli Okuyucular, bu yazımda memleket aidiyeti üzerine kısa bir değerlendirmede bulunmak istiyorum.
Aidiyet duygusu, yalnızca bir toprağa bağlılık değil; orada yetişen insana, kültüre ve ortak değerlere duyulan sadakattir. Memleket, doğduğumuz yer olmasa da köklerimizin dayandığı, bizi biz yapan bağların beslendiği çınardır. Nerede yaşarsak yaşayalım, gönlümüzdeki memleket sevgisi; sevinçte ve tasada bizi kardeşçe birleştiren anlayışın temelidir.
Biz, Osmaniye dışında gurbette okuyan ve görev yapan memurlar olarak, memleketi daima gündemimizde tuttuk. Sohbetlerimizde, buluşmalarımızda memleketin meseleleriyle dertlenir, kendi çapımızda çözüm önerileri üretmeye çalışırdık. Üniversiteye gitsek de tatillerde memlekete döndüğümüzde mezun olduğumuz okullara uğrar, bizden sonrakilerle sohbet eder, sosyal projelere destek olmaya gayret ederdik. Özellikle memleketin geri kalmışlığı ve daha iyiye ulaşabilmesi için her alanda kafa yorardık. Bazen kendimizi belediye başkanı, bazen vali, bazen başhekim yerine koyar; sorunlara çözümler üretir, bunları heyecanla birbirimize anlatırdık. Peki bizim başka işimiz gücümüz yok muydu? Elbette yaylamıza, denizimize, kaplıcamıza da giderdik; fakat memleket meselelerine kafa yormayı hiçbir zaman ihmal etmezdik. Bunun elbette birçok sosyo-kültürel sebebi vardır; ancak bu kısa yazımda konuyu fazla dağıtmak istemiyorum.
Şunu da özellikle belirtmek isterim: Kimin memleket aidiyetinin daha fazla olduğu tartışması aslında hiçbir anlam taşımaz. Çünkü aidiyet bir yarış değil, gönül meselesidir. Ne yazık ki bazen öyle tavırlar görüyoruz ki, sanki memleket sadece bir kişiden, bir topluluktan ya da bir aileden ibaretmiş gibi davranılıyor. Bu anlayış özellikle bizim gibi küçük memleketlerde daha yaygın ve maalesef en zararlı düşüncelerden biridir. Çünkü bu bakış açısı, farklı fikirlere, yeni yatırımlara, turizme ve hizmetlere kapalıdır; dolayısıyla gelişmenin önünde en büyük engeli oluşturur. Oysa herkes kendi alanında üzerine düşeni yapsa, memleketimizin sorunları çok daha kolay çözüm bulur. Gürbette de birlik ve dayanışma olmazsa, memleket meselelerine çözüm üretmek giderek zorlaşır. Bizim yapmamız gereken, ayrıştırıcı değil birleştirici bir anlayışla hareket etmek ve ortak paydamızın “Osmaniyeli olmak” olduğunu unutmamaktır.
Biz OBADER – Osmaniyeli Hekimler Platformu üyeleri de bu anlayışın somut bir örneğini geçtiğimiz yıl hayata geçirdik. Tıp Fakültesi öğrencilerine yönelik burs projemizi başlattık ve kısa sürede çok kıymetli bir dayanışma hareketine dönüştü. Hem hayırseverlerimizden hem de bursiyer öğrencilerimizden çok güzel geri dönüşler aldık. Hele gençlerimizin, “Hocam, ileride ben de sizin gibi memleketimizin gençlerine sahip çıkacağım” sözleri, bizler için en büyük mutluluk ve en değerli kazanım oldu. Çünkü biliyoruz ki gerçek aidiyet, geleceğe bırakılacak en anlamlı miras; memlekete, insanına ve ortak değerlerine sahip çıkmaktır.
Sonuç olarak, memleket aidiyetini sözle ya da iddia ile değil; burs projesi gibi samimi, katma değeri yüksek ve somut sonuçlar doğuran çalışmalarla gösterebiliriz. Çünkü gerçek aidiyet, lafla değil icraatla ölçülür. Gençlerimizin eğitimine destek olmak, geleceğe yatırım yapmak ve topluma fayda sağlayan projeler üretmek; hem memleket sevgisinin en güçlü ifadesi hem de yarınlara bırakılacak en kıymetli mirastır.
Memleket aidiyeti ve sevgisi, gençlerine sahip çıkmaktır!
Sağlıkla ve huzurla kalın.
Tüm hemşehrilerimi saygıyla selamlıyorum.
Doç. Dr. Ökkeş Hakan MİNİKSAR
S.B. Dr. Abdurrahman Yurtaslan Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, Eğitim Görevlisi




