Dr. Fahrettin Şanal


Kıbrıs hatıraları!

Kıbrıs hatıraları!


1980 yılından itibaren yurt dışına çıkma fırsatlarım oldu. Gerçi ilk yurt dışına, eğer yurt dışı (!) sayılacaksa 1977 yılında çıkmıştım. İlk pasaportu 1977 yılında Kıbrıs’a gitmek için almıştım. Neden yurt dışı sayılacaksa sözüme açıklık getireyim. O yıllarda Kuzey Kıbrıs’a gitmek için pasaport gerekiyordu. Osmaniye lisesinde öğretmen iken, yaz tatilinde bir aylık maaş ve ek ders ücretimi alarak Kıbrıs’a gitmiştim. Kıbrıs’ta ne kadar kaldım? Bir ay.Bir ay orada kaldım, çok sayıda hediyeler aldım. Döndüğümde hâlâ cebimde 500TL kalmıştı! Acaba şimdi bir lise öğretmeni, bir aylık maaşı ve var ise ek ders ücretini alarak Kıbrıs’a gidip bir ay kalabilir mi? Dönüşte de hediye harcamalarından sonra, cebinde hâlâ 500Tl kalır mı?

“Bilmek mukayese etmektir” diye bir söz vardır. Biz yine de bilmiyormuş gibi yapıp biraz daha Kıbrıs hatıralarına geçelim. Çok ilginç hatıralar gözümün önüne geliyor. Ne gibi? Mesela arkadaşım Faik ile pasaport alma maceramız. Pasaportu aldıktan bir gün sonra Osmaniye’den yola çıkmamız. Osmaniye’den Adana’ya, Adana’dan Mersin’e, Mersin’den Silifke’ye, Silifke’den Taşucu’na derken hemen Girne, Lefkoşe ve son durak Magosa’ya gelmiştik. Bütün bu seyahatimiz sabah başlayıp, öğleden sonraya bitti.

Bir gün sonra Magosa’ya bağlı Bafra köyüne geçeceğiz. Tabi, Magosa’ya gelince, ilk işim sağ salim geldiğimi belirten bir mektubu babama göndermek olmuştu. Şimdi sizlere komedi gibi gelebilir. Ama gelmesin! Kıbrıs posta teşkilatı çalışanları ben mektubu postaya verdikten sonraki gün greve gitmişler. Dolayısıyla gönderdiğim mektup, Osmaniye’ye döndükten (bir ay) sonra geldi.

Bir gece Magosa’da kaldıktan sonra bizim arkadaşın (Faik’in) ailesinin ve akrabalarının olduğu Bafra köyüne geçtik. Bafra köyündeki Rumlar Türk Ordusunun 1974 Barış Harekatı sonrası mülklerini satıp Güney Kıbrıs’a göç etmişler. Onların yerlerine de Türkiye’den gidenleri iskan etmişler. En dikkatimi çeken şey çatıların üzerindeki, yaygın Güneş Enerjisi ile su ısıtma sistemi idi. Hayret etmiştim. Neden mi? Bizim Osmaniye, Adana, Mersin bölgelerinde Güneş Enerjisi ile su ısıtma sistemi yoktu! Sonraki yıllarda Güneş Enerjili su ısıtma sistemi yaygınlaştı.

Magosa’dan pasaport, evrak vesaire koymak için, bir küçük (el) evrak çantası aldım. Bir tane de üstünde dörtlü flaşör takılabilen fotoğraf makinası aldım. Bunu niye anlatıyorum? Teknolojide nerden nereye gelindiğine dair küçük örnekler olsun diye, anlatıyorum. Diyelim ki karanlık bir ortamda fotoğraf çekeceksiniz. O dörtlü flaşörü fotoğraf makinasına monte ediyorsunuz, deklanşöre basınca flaş patlıyor. Şimdi öyle mi? Elinizde cep telefonunuz var ise, aslında elinizde sadece mobil telefonu değil, fotoğraf makinasını değil, tüm dünyayı tutuyorsunuz.

Magosa, Bafra’da kilisenin karşısında bir yeri kahvehane yapmışlar. Bizim köylüler orada toplanıp hasbihal ediyorlar. Bu arada arkadaşım Faik’in kardeşi Ali’den de bahsetmeliyim. Artık fotoğraf makinamız var ya, dolayısıyla sürekli fotoğraf çekiyorum. Ali ile de resimlerimiz var. Köyün gençleriyle, hemen yürüme mesafesindeki plaja gidiyoruz. Geziyoruz. Bunları niçin anlatıyorum ki?

Durun sebebini açıklayayım. Yıl 2017. Yani kırk yıl sonra! Köyün plajının olduğu yere çok muhteşem bir beş yıldızlı otel yapılmış. Ve de o otelde Çukurova Üniversitesi hocalarının düzenlediği İngilizce Konferans vardı. Konferansın adı Language in Focus (LIF) idi. Ali konusuna tekrar geleceğim ama konferansla ilgili küçük bir anımı da anlatayım. Sakın görgüsüzlük yaptığımı sanmayın. Kıbrıs’taki bir Üniversite Rektörü de konferansa katıldı. Bir de ne göreyim, eski bir öğrencim. Beni görünce hemen düğmesini ilikledi ve “hocam sizi görünce kendimi Semantics (Anlam bilim) sınavına girecekmişim gibi hissettim” dedi.Tabi ki o eski öğrencim, meslektaşım, Rektör ile gurur duydum.

Tekrar arkadaşımın kardeşi Ali konusuna gelelim. Köye gittim. Kahvehane kapanmış. Kilise biraz daha metruk hale gelmiş. Köyün camisi faaliyette. Her tarafta müstakil evler var. Sanki köy 40 senedir hiç değişmemiş. Yok biraz değişmiş. Ali’nin evini, koyun otlatan kadınlara sordum. Onların tarifine göre evi buldum. Evin zilini çaldım. Bir kadın kapıyı açtı. Ali’yi sordum. Kendimi tanıttım. Tabi 40 sene geçmiş hiç görüşmemişiz. Beni hatırlayamadı ama yine de eve buyur ettiler.

Ben kendimi hatırlatmak için abisinden bahsettim. 1977 yılndaki ziyaretimi anlattım. Sonra Ali, hanımına eski fotoğraf albumünü getirtti. Beraber resimlerimize bakarak birbirimize a sen bu musun diye sorduk! Tabi o da, ben de resimdeki bizlere göre çok değişmiştik. Milletimizin tipik karakteri olan misafirperverliklerini gösterdiler. Bu görüşme sırasında çocukları da geldi.Onlar da sohbete katıldılar.

Ama en güzel hatıramız. Yine resim çektirmek oldu. Hatta birbirimize, “belki 40 yıl sonra tekrar görüşürüz” dedik. Ah bu insan oğlu işte, neler umuyor neler!

Eyvah ben ne yapmışım, yahu! Güya geçen haftaki İtalya gezimi anlatacaktım.Bismillah deyip 45 yıl öncesi Kıbrıs gezime çakılıp kaldım. Aslında Kıbrıs haricindeki yurt dışı çıkışlarım gezi amaçlı değil akademik amaçlıydı. Akademik amaçlar için gittiğim yurt dışı seyahatlarındaki hatıralarımı, gözlemlerimi de zaman zaman paylaşmaya devam etsem iyi olacak, herhalde. Değil mi?

  • Cuma 23.4 ° / 11.5 ° Güneşli
  • Cumartesi 26.3 ° / 12.5 ° Güneşli
  • Pazar 26.5 ° / 13.3 ° false