Merhaba değerli okuyucularım,
Bugün sizlerle birlikte memleketimiz Osmaniye’nin genel durumuna bir pencere aralayalım istiyorum. Sessiz, sakin ama bir o kadar da derin bir şehirdir Osmaniye. Çoğu zaman Adana’nın, Hatay’ın, Gaziantep’in gölgesinde kalsa da; aslında Anadolu irfanını, çalışkanlığını ve samimiyetini içinde barındıran bir şehirdir burası.
Osmaniye, Türkiye’nin en genç illerinden biri konumundadır. 1996 yılında il statüsüne kavuşmuş olabilir ama tarihe adını yazdıran nice medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Karatepe Aslantaş’tan Kastabala’ya, şehir her karışında tarihi fısıldar aslında. Fakat ne yazık ki bu tarihi değerlerin tanıtımı ve turizme kazandırılması hâlâ olması gereken seviyede değildir.
Ekonomik olarak baktığımızda ise, Osmaniye, tarım ve sanayi arasında sıkışmış bir tablo sunuyor. Ovalarımız bereketli, Osmaniye fıstığımız ve Türkiye çapında tanınır. Ancak ürünlerimizi markalaştırmak, dünya pazarına sunmak konusunda daha gidecek çok yolumuz var. Organize sanayi bölgesi, şehrin can damarlarından biri olsa da üretimin niteliği ve istihdam çeşitliliği hâlâ geliştirilmeye muhtaçtır.
Sosyal yaşam deseniz, gençlerin “gidecek yerimiz yok” serzenişleriyle karşılaşıyoruz sık sık. Sinema, tiyatro, konser gibi kültürel etkinliklerin sınırlı oluşu, bu şehirde yaşayan gençlerin kendilerini başka illere ait hissetmesine sebep olabiliyor. Oysa Osmaniye; gençleriyle, kadınlarıyla, çocuklarıyla nefes alabilecek alanları fazlasıyla hak ediyor.
Yerel yönetimlerin çabası var elbette. Yeni parklar, çevre düzenlemeleri, kültürel festivaller umut veriyor. Fakat şehir planlamasında uzun vadeli, vizyoner adımlar atmak gerekiyor. Ranta değil, insana yatırım yapmak gerekiyor. Çünkü Osmaniye, büyümek istiyor. Genç nüfusuyla, stratejik konumuyla, üretim gücüyle buna fazlasıyla hazır.
Bir başka önemli konu da afet yönetimi. 6 Şubat depremlerinde çevre iller gibi Osmaniye de ciddi şekilde sarsıldı. Bu felaket bize bir kez daha gösterdi ki şehirleşme sadece binalar dikmek değil, o binalarda güvenli yaşamlar kurabilmektir. Şimdi yapı stokunu güçlendirme, afet bilinci oluşturma ve toplumsal dayanışmayı güçlendirme zamanıdır.
Kısacası Osmaniye, birçok potansiyele sahip ama bu potansiyelin harekete geçmesi için artık konuşmak değil, daha fazla üretmek, düşünmek değil, daha çok uygulamak gerek. Hepimizin el birliğiyle bu şehri sadece yaşanılan değil, yaşatılan bir şehir haline getirmesi gerek.
Son söz: Osmaniye küçük olabilir, ama büyük hayalleri olan bir şehirdir. Ve bu hayalleri gerçekleştirmek bizlerin elindedir.
Bugün Dr. Metin Tamer Siteleri olarak bilinen bölgede biraz dolaştım. Deprem evleri bitmiş ve çevre düzenlemeleri yapılıyor. Çok güzel görüntülere şahit oldum. Gördüğüm kadarıyla deprem evlerinin tamamı bittiğinde Osmaniye çok farklı bir şehir olacak. Osmaniye’deki inşaat çalışmaları dolayısıyla “köy” diye hitap edenler yakında söylediklerinden utanacaklar.