Yazının başlığına bakınca, insanın hiçbir şey yazası gelmiyor. Yok yok çok şeyler yazası geliyor. Dert kelimesinin kökeninden mi başlasak acaba!Büyük ihtimalle Farsçadan dilimize geçmiştir. Türk Dil Kurumunun (TDK) sözlüklerinden incelemeye gerek yok herhalde. Var mı? Sanki akademik makale mi yazıyoruz ki, sadece sizlerle hasbihal edip biraz dertleşelim, istiyoruz. Dertleşelim deyince aklıma dertle ilgili bir sürü özlü sözler geldi.
O sözlerden birkaç tanesini yazalım mı? Yazalım ama o sözlerin ne felsefi ne de tasavvufi derinliklerine dalmayalım.Bilmediğimiz alanlara dalıp da boğulmayalım. En iyisi ata sözleri ile yetinelim. İlk söz “Dert ağlatır, aşk söyletir.” Bu söz Üstat Necip Fazıl’ın aşağıdaki satırlarını hatırlattı. Haydi şimdi o satırları okuyalım.
“Hayatın çilesine tahammül gerek,
Değil mi ki sefa ile cefa müşterek.
Sizce ağlamak için göz yaşı mı gerek ?
Bazen dertliler de ağlar ama gülerek!”
Gördünüz mü? Dert kelimesine takıldık kaldık! Geçelim dert kelimesini de, sözlerin genel anlamına bakalım. Yazımızın başlığından yola çıkarak sizlere soralım, bin dermana değişmeyeceğiniz, bir derdiniz var mıdır? Veya şöyle soralım bir insanın bin dermana değişmeyeceği bir derdi olabilir mi? Hayret işin içinden çıkamıyorum! Ya siz? Sizler çıkabiliyor musunuz? En iyisi “Bir derdim var bin dermana değişmem” deyişini mırıldanmaya devam edelim. Belki de gelecek yazılarımızın birinde ve de sizlerin yardımıyla bu konuyu tekrar ele alırız! Bu sefer gerçek hayatımızdan somut örnekler vererek açıklamaya çalışırız.